Belirtileri benzer olduğundan allerjik rinit ve soğuk algınlığı çoğu zaman birbirine karıştırılmaktadır. Hâlbuki bu hastalıklar gerek mekanizmaları gerekse tedavileri açısından birbirinden tamamen farklıdır. Dolayısı ile tanı yanlış koyulduğunda yanlış tedavi uygulanmakta ve her iki hastalık da sinsice ilerlemektedir. Bu yanlışlıklar zincirinin beraberinde getirdiği diğer bir sorun, gereksiz ilaç kullanımının yol açtığı maddi kayıptır. O nedenle bu hastalıkların mutlak surette birbirinden ayırt edilmesi gerekir. Bu da hekimlerin eğitimi yanında toplumsal farkındalık düzeyi ile doğrudan ilişkilidir. Hekim iyi bir ayırıcı tanı yapmalı, hasta ise toplumda yaygın görülen ve belirtileri birbirine benzeyen bu hastalıklar hakkında azami ölçüde bilgi sahibi olmalıdır. Bu yazıyı kaleme almaktaki amacımız da okuyuculara allerjik rinit ve soğuk algınlığı hakkında pratik bilgiler vermek ve bu hastalıkların birbirinden ayırt edilmesini sağlamaktır.
ALLERJİK RİNİT
Burnun iç yüzeyini döşeyen mukozanın allerjik nedenlere bağlı olarak iltihaplanmasıdır. Yani burada hastalığa neden olan bir mikrop bulunmamaktadır. Başlıca belirtileri: su gibi burun akıntısı, burun tıkanıklığı, arka arkaya hapşırma, boğazda kaşınma hissi, geniz akıntısı ve öksürüktür. Bu belirtilere bazen gözlerde kızarıklık, kaşıntı ve yaşarma eşlik eder.
Bitkilerin çiçek açtığı mevsimde belirtileri ortaya çıkan alerjik rinite saman nezlesi denir. İlkbaharda ağaç polenleri, yaz başında çimen polenleri, yaz sonu ve sonbaharda ise ve yabani ot polenleri hastalıktan sorumludur. Belirtileri yıl boyu süren allerjik rinitin nedenleri ise ev tozu akarları, küf mantarları ve hayvan döküntüleridir. Beş yaşın altında genellikle iç ortamdan kaynaklanan alerjenler etkili iken, 5 yaşın üzerinde dış ortam alerjenleri etkilidir.
Allerjik rinit tanısı hastalığın belirtileri, muayene bulguları, deri testleri ve kanda ölçülen antikor seviyeleri ile koyulur. Burunda tanımlanan belirtilerin 2 saatten uzun sürmesi tanıda önemlidir. Fiziksel muayenede burnun iç yüzeyini döşeyen mukoza ödemli ve soluktur. Bazı hastalarda polip gözlenir. Bu hastalar ayrıca kulak burun boğaz hastalıkları uzmanı tarafından değerlendirilmelidir. Deri testi yapılarak hastanın duyarlı olduğu allejenler tespit edilir. Ancak deri hassasiyeti olan veya bazı ilaçları kullanan hastalarda deri testleri ile doğru sonuç alınamaz. Bu durumda kanda yapılan ve allerji seviyesini gösteren testlere başvurulur.
Allerjik rinite neden olan etkenlerden kaçınmak tedavinin en önemli parçasıdır. Mevsimsel veya yıl boyu süren allerjik rinitte korunmak için alınması gereken tedbirler etkene bağlıdır. Buna göre polen yoğunluğunun arttığı mevsimlerde pencereler kapalı tutulmalı ve “fan” yerine “iklimlendirme cihazı” kullanılmalıdır. Açık havada yapılan aktiviteler kısıtlanmalı, yeni kesilmiş otlardan uzak durmalı ve gerekirse alerjenleri tutabilen maskeler takılmalıdır. Ayrıca eve gelindiğinde elbiseler değiştirilmeli, saçlar yıkanmalı ve duş alınmalıdır.
Ev tozu akarları için yastık kılıfları, çarşaf ve nevresimler haftada en az 1 kere 60 °C’nin üzerinde yıkanmalı ya da akarların yerleşmesini engelleyen sıkı dokumalı ürünler satın alınmalıdır. Uzun süre vakit geçirilen odalarda toz tutan eşyalar (halılar, kalın perdeler, yünlü eşyalar, pelüş oyuncaklar vs.) bulundurulmamalı, odanın nem düzeyi %40’ın altına düşürülmelidir. Evcil hayvanlar (kedi, köpek, kuş vs.) özellikle yatak odasından uzak tutulmalı ve haftada en az 1 kere yıkanmalıdır. Mobilyaların temizliği vakumlu süpürgeler ile yapılmalıdır. Küf kaynağı olan saksı bitkileri evde bulundurulmamalı ve bahçe işleri ile uğraşılmamalıdır. Diğer taraftan neme bağlı küflenmelerin görüldüğü alanlar (banyo, mutfak) ile klimalar zamanında temizlenmeli, hamam böceğine karşı ilaçlama yapılmalıdır.
SOĞUK ALGINLIĞI
Rinovirüsler başta olmak üzere yüzden fazla virüsün neden olduğu bulaşıcı bir hastalıktır. Ağız, burun ve göz yoluyla alınan farklı virüsler farklı şiddette klinik tablo ortaya çıkarır. Ancak hastalık belirtileri genel olarak birbirine benzer. Bunlar başlıca hapşırma, burun akıntısı ve/veya tıkanıklığı, boğaz ağrısı ve öksürüktür. Bu belirtilere bazen vücut ağrısı, yorgunluk ve hafif ateş eşlik eder. Nadiren gözlerde kaşınma ve yaşarma olur.
Bulaşma havada asılı virüslerin solunmasıyla ve/veya virüsle enfekte kişilere/eşyalara temas edilmesiyle gerçekleşir. Virüs alındıktan 1-3 gün sonra ilk belirtiler ortaya çıkar. Hastalık daha çok kışın görülür ve çocuklar daha çok etkilenir. Bunun dışında soğuk algınlığı için diğer risk faktörleri: zayıf bağışıklık, sigara içmek ve kalabalık ortamda bulunmaktır.
Soğuk algınlığı virüs alındıktan sonra yaklaşık olarak 1 hafta ile 10 gün kadar sürer. Mutlaka hekim desteği alınmasını gerektiren bazı durumlar vardır. Bunlar, a) erişkinlerde: 38.5 °C’nin üzerinde, 5 günden uzun süren ve/veya tekrarlayan ateş; şiddetli baş, boğaz ve sinüs ağrısı; nefes darlığı ve hışıltılı solunum, b) Çocuklarda: 38 °C’nin üzerinde ve 2 günden uzun süren ateş; şiddetli baş ağrısı, kulak ağrısı ve öksürük; aşırı yorgunluk, uyuşukluk ve iştah kaybıdır. Böyle durumlarda önlem alınmazsa bakterilerin neden olduğu orta kulak iltihabı, farenjit, sinüzit, bronşit ve pnömoni (zatürre) gibi daha ağır hastalıklar gelişir.
Hastalıktan korunmak için öncelikle virüslerin yayılmasını engelleyen tedbirler alınmalıdır. Bu tedbirler hastalık söz konusu iken: mendil kullanmak ve kullandıktan hemen sonra atmak, elleri yıkamak, evde hijyenik olması gereken alanları (banyo, mutfak, tuvalet) temiz tutmak, dokunulan eşyaları başkaları ile paylaşmamak, sağlıklı kişilere yakın temastan kaçınmaktır. Sağlıklı iken doğru beslenmek, egzersiz yapmak, yeteri kadar uyumak ve stresle başa çıkmak bu tür hastalıklara karşı direnci artırır ve korunmayı sağlar.
Soğuk algınlığının tedavisinde ana amaç bağışıklık sistemi enfeksiyonla mücadele ederken belirtileri hafifletmektir. Bu amaçla kullanılması gereken başlıca ilaç ağrı kesici ve ateş düşürücü özelliği olan parasetamol’dür. Burun akıntısı ve tıkanıklığını gidermek için antihistaminik ve dekonjestan grubu ilaçlar da kullanılabilir. Bunların dışında istirahat etmek, bol sıvı almak ve iyi beslenmek iyileşme sürecine katkıda bulunan diğer hususlardır.
Soğuk algınlığının tedavisinde antibiyotiğin yeri yoktur! Gereksiz yere alınan antibiyotik virüsleri öldürmediği gibi yan etkileri nedeniyle hastalığın uzamasına neden olur. Ayrıca vitamin, mineral ve çeşitli bitkisel ürünlerin soğuk algınlığında olumlu etki yaptığına dair yeterli bir bilimsel kanıt bulunmamaktadır.