Kan sulandırıcı ilaçlar, gerek kardiyoloji, gerekse de diğer disiplinler tarafından birçok farklı hastalıklar ve durumlarda kullanılmaktadır. Kan sulandırıcı ilaçlar tedavi amaçlı olarak veya koruyucu amaçlı kullanılır. Bunların içinde atar veya toplardamarlarda pıhtı oluşumu, embolik olaylar (pıhtı atması), pıhtılaşmaya eğilim yaratan kazanılmış veya doğumsal bazı durumlar yer almaktadır.
Kan sulandırıcı olarak bilinen ilaçlar 2 ana başlıkta toplanabilir. Birincisi pıhtılaşmada yer alan ve trombosit adı verilen kan pulcukları üzerinden etki ederek bunların bir araya gelmesini ve pıhtı oluşturmasını önleyen “anti-trombosit” ilaçlardır. Bu grup ilaçlar genelde ağız yoluyla alınır. Diğer ilaç grubu ise pıhtılaşmayı sağlayan moleküllerin açığa çıkmasını sağlayan yolaklardaki mekanizmaları engelleyen “antikoagülan” ilaçlardır. Bu gruba örnek ağızdan alınan ilaçlar ve cilt altı, kas içi ya da toplardamardan uygulanan heparinlerdir. Bu anti-trombosit ve antikoagülan adını verdiğimiz ilaçlar bazı durumlarda bir arada kullanılmaktadır.
COVID-19 pandemisi halen tüm dünyayı olumsuz etkilemektedir. Hastalıkla ilgili sürekli bilgi akışı olsa da birçok konuda tereddütlü noktalar bulunmaktadır. COVID-19 enfeksiyonu ile ilgili gösterilmiş olan önemli bir sorun da, damarlarda pıhtılaşmayı kolaylaştırmasıdır. Hastalığı hiçbir bulgu olmadan ve akciğer tutulumu olmadan atlatan hastalarda bu durum daha az sorun yaratmakla beraber, özellikle hastalığı daha ağır atlatanlarda, yatan hastalarda, hareketsiz olan kişilerde, görece yaşlılarda ve pıhtılaşma konusunda risk altındaki kişilerde daha sık izlenmektedir. Bu nedenle bu enfeksiyonun tedavisinde antiviral ilaçların yanında kan sulandırıcı ilaçlar da kullanılabilmektedir. Halk arasında “kan sulandırıcı iğne” olarak da bilinen, yukarıda bahsi geçen ve cilt altı uygulanan “düşük molekül ağırlıklı heparinler” in kullanımı öne çıkmaktadır. Öte yandan yine bahsetmiş olduğumuz ağız yoluyla alınan anti-trombosit ilaçların da (aspirin ve benzerleri) faydası olabileceğine dair görüşler bulunmakla birlikte kanıtlar daha yetersizdir. Bu kan sulandırıcı ilaçların başlanması kararı kesinlikle hekimtarafından alınmalıdır, hangi dozda ve ne kadar süre kullanılacağı da hekim tarafından belirlenmelidir. Bu noktada vurgulanması gereken önemli bir konu, kan sulandırıcı ilaçların adından da anlaşılacağı üzere kanı sulandırmaları nedeniyle kanama riskini arttırdıklarıdır. Kanama riski yüksek olan bir hastada veya daha önceden kanama öyküsü olan bir hastada bilinçsizce kullanımı kanama riskini arttırabilir. Benzer şekilde, hali hazırda kan sulandırıcı kullanan hastaların hekim onayı olmadan benzer gruptan veya başka gruptan bir kan sulandırıcı kullanmaları durumunda da kanama riski artacaktır. Bunun tersi de söz konusudur, şöyle ki; kan sulandırıcılara ara verilmesi veya bu ilaçların kesilmesini gerektiren durumlar olduğunda, hastaların takip edildikleri hekim tarafından görülmesi gereklidir. Çünkü bu ilaçların bilinçsizce kesilmesi artmış pıhtılaşma riski doğurabilir. Sonuç olarak, kan sulandırıcı ilaçların artıları, sağlayacağı faydalar ve riskleri bir arada değerlendirilerek başlanmalıdır, ara verilmesi veya kesilmesi konusunda da hekim bilgisi ve onayı gereklidir.